Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Türk Mitolojisi ve Unsurlar
#1
Mitoloji efsaneler bilimi olmasına rağmen tarihi olayları araştırırken her zaman işimize yarar.Bu sebep ile konuyu buraya açma gereksinimi duydum.Bu arada yazılarım alıntıdır önceki yazımdaki gibi kendi sayfalarımdan sitelerimden alıntıdır.Zamanında araştırma yapıp yazı yazarak oluşturduğum bir kadim kütüphanem var hepsi oranın tozlu raflarından çıkıyor.İyi eğlenceler çünkü eğlenmek en kalıcı öğrenme modleidir

Mitoloji ilkel dönemdeki insanların ve insanüstü varlıkların başından geçen olayları masalsı bir şekilde incelenip anlatılmasıdır.Özellikle ilkel dönem insanlarının doğa olaylarına,sosyal ilişkilerine ve dini inanışlarına olan bakış açılarını konu edinir.Mitoloji aynı zamanda efsane bilimi olarak da bilinmektedir.
Özellik olarak destanlara çok benzeseler de mitoloji ve destan ürünleri birbirinden farklıdır.Destanlar temelde tarihi olaylardan yola çıkılarak oluşturulmuştur.Destanlardaki hayal ürünü ve olağanüstü ögeler çıkartıldığında ortada kalan kısımlar tarihi bir gerçekliği anlatır.Ancak mitlerde gerçeklikten söz edilemez.Mitler tümüyle insanın hayal ürünü oluşturdukları hikayelerdir ve herhangi bir tarihi gerçekliği yansıtmazlar.

Mitolojik ögelerin oluşumunda eski dönemlerde insanların yaşadıkları doğa olaylarını olağanüstü güçlere bağlamaları ve bundan etkilenmeleri etkili olmuştur.Bu güçleri çözemedikleri için hayal güçlerini kullanıp mitolojik ögeler üretirlerdi.Bu mitolojik ögeler oldukça değişik ve olağanüstü özelliklerle ve görünümlerle tasvir edilirdi ki insanlar onları kahramanları olarak görürlerdi.

Türk mitolojisine baktığımızda genel olarak destanlara konu olan belli başlı bazı simgelerin mitoloji ögeleri olarak kullanıldığını görürüz.Bozkurt,Ay ve Yıldız , Su ,Işık , Ateş ve Ağaç Türk mitolojisinde yer alan ögelerdir.Türk mitolojisinin en ilksel örneklerini Altay dağları bölgesinde bulmak mümkündür.Uzun süre bu coğrafyaya hakim olmaları aynı zamanda de öncesinde bu bölgede yaşamış ırkların yapılarından da etkilenmeleri Türklerin bu bölgeyle alakalı değişik mitler oluşturmasına yardımcı olmuştur.Sadece Türk mitolojisinde yer alan bir mit olamamakla birlikte Orta Asya ‘ dan toplanan bütün yaratılış destanlarına göre,yeryüzü başlangıçta büyük bir okyanus ile kaplıydı.

Bunun örneğine bir Altay efsanesinde rastlanmaktadır:

‘’Yerin yer olduğunda, sular yeri sarardı,
Ne gök, ne ay, ne güneş, ne de bir dünya vardı.
Tanrı uçar dururdu, insan oğluysa tekti,
O’da uçar, uçardı, sanki Tanrıyla eşti.
Uçar, hep uçarlardı, yer yoktu konmazlardı,
Tanrı idiler çünkü, ondan yorulmazlardı.
Yoktu Tanrının hiçbir, başında düşüncesi,
İnsan oğlunun ise, durmadı hiç hilesi.’’

(Altay efsanesinden alıntıdır)

Altay Türklerini burada adı geçen ve yaratıcı Tanrı olarak tasvir edilen Tanrıları ‘’Bay-Ülgen’’dir.Kendisi yerle gök arasında yüce Tanrının elçisi olarak bulunuyordu.Bu nedenle Büyük Tanrı dünyayı yaratmadan önce ‘’Bay-Ülgen’’i bütün kutsal varlığı ile sarmıştı.Bu mitteki inanışa göre O dünyayı üretmek için ,Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti.Bunun yanında yine Altay efsanelerine göre her ne kadar dünya yaratıldığında her yer okyanus olarak düşünülse de insanoğlunun aslı su değil topraktır.Türk mitolojisinde insan kişioğlu adıyla tasvir edilmiştir.Türk mitlerine göre kişioğlu kainatın üç önemli varlığından biriydi.Göktürk yazıtları şöyle diyordu: “Yukarıda gök, aşağıda yer yaratıldığında, ikisi arasında da kişi oğlu yaratılmış”. Bundan da anlaşılıyor ki, “İnsanoğlu”, gök ile yer gibi, Tanrının yarattığı büyük varlıklardan biriydi.

Aynı zamanda Türk Destanları birçok mitolojik motive yer vermiştir.Bunların başlıcaları şunlardır:

ÜLGEN: Destanlardaki inanışa göre Kayrakan en büyük Tanrıdır ; Ülgen,Kızagan ve Mergen de bu Tanrının oğullarıdır.Ülgen’in yıldızların üzerinde yaşadığı ve iyiliği temsil eden bir varlık olduğu destanlarda kabul görmüştür.

UMAY: Altaylılara göre Umay hayvan yavrularını ve çocukları koruyan dişi bir Tanrıdır.

SUYLA: Yerde yaşadığına inanılan bir ruhtur.İnsanları korumakla görevli olan bu varlık gözleri otuz günlük mesafeden gören ve at gözlerine benzeyen gözlere sahip bir şekilde tasvir edilmiştir.Suylanın görevi insanların hayatında oluşabilecek değişiklikleri haber vermektir.Yani kısaca geleceği haber veren bir varlık olarak tanımlanmıştır.

IŞIK: Işık motifi destanlarda hayat verici bir özelliğe sahiptir.İnanışa göre destanların büyük kahramanların annelik yapan kadınlar ilahi bir ışıktan doğmuşlardır.Yeryüzünde iyilik yapan ruhlarda kuş şeklini alarak nur alemine uçarlar.

RÜYA: Rüya destanlarda büyük bir yer tutmuştur.Genellikle gelecekte oluşacak felaketler veya kazanılacak başarılar düş yoluyla önceden öğrenilir.Buna kadercilik anlayışı demek de mümkündür.

AĞAÇ: İnsanlığın yaradılışının Türk düşüncesindeki tasvirine göre Tanrı,yeryüzündeki dokuz insan türünü önceden yarattığı dokuz dallı ağacın gölgesinde barındırmıştır.

AT: Türklerin o dönemde göçebe bir yaşam sürdüğü düşünülürse at destanlarda geniş bir yer tutar.Bunun yanında at kahramanın başarıya ulaşmasında da önemli bir güçtür.Sahibini koruru ve ona yol gösterir.

KIRKLAR: Kırk sayısı sembolik bir önem taşır.Oğuz Kağan’ın kırk günde yürümeye başlaması,kırk günde konuşması en sık rastlanan örneğidir.Bununla birlikte kırk koruyucu ve güç verici kutsiyete ulaşmış kişileri simgler.

OK-YAY: Destanlarda maden isimlerine sıkça yer verilmesi Türklerin madenleri işleme konusunda da usta olduğunu gösterir.Ok-Yay sembolü de savaş aracı olması yanında Türk üstünlüğünü ifade etmede de kullanılmıştır.Ok ve yay Türklerde hukuki bir sembol haline gelmiştir.

MAĞARA: Destanlarda bir sığınağı ve anne karnını sembolize eder.

YADA TAŞI: Bu taş milli bütünlüğü,devletin ideallerini ve halkın huzurunu temsil eder.Bu taşın ülkeden çıkarılmasıyla birlikte ülkede birliğin bozulacağına ve kıtlığın baş göstereceğine inanılırdı.
Cevapla
#2
Türkler tarih yazdı ama yazı yazamadı...
Bul
Cevapla
#3
(16-12-2015, Saat: 15:46)Daqe Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Türkler tarih yazdı ama yazı yazamadı...

bir sitede yazıyı Türklerin bulduğunu okumuştum.
Bul
Cevapla
#4
(16-12-2015, Saat: 19:34)m0k0ko Adlı Kullanıcıdan Alıntı:
(16-12-2015, Saat: 15:46)Daqe Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Türkler tarih yazdı ama yazı yazamadı...

bir sitede yazıyı Türklerin bulduğunu okumuştum.

Beyler bilinen değişmedi yazı Sümerliler tarafından bulunmuştur.Türk'lere ait daha eski bir tablet yada duvar yazısı bulanamadı.
Cevapla
#5
(16-12-2015, Saat: 21:10)Brujah Adlı Kullanıcıdan Alıntı:
(16-12-2015, Saat: 19:34)m0k0ko Adlı Kullanıcıdan Alıntı: bir sitede yazıyı Türklerin bulduğunu okumuştum.

Beyler bilinen değişmedi yazı Sümerliler tarafından bulunmuştur.Türk'lere ait daha eski bir tablet yada duvar yazısı bulanamadı.

Nippur’dan Çıkan Silindir Mühür’de Sümer OQ’ları- Univercity Museum

M.Ö. 3500’lerde Güney Mezopotamya’ya gelerek buradaki köy kültürünü, şehir kültürüne dönüştüren Sümerlerin Orta Asya kökenli oldukları artık birçok araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Türkçe ve  Sümerce arasında önemli dil benzerliklerinin ortaya çıkarılması ve diğer önemli bulgular, Sümerlerin bir Türk kavmi olduğu tezini önemli ölçüde güçlendirmiştir.

“Sümerlerin Türkluğü” ya da Türklerle ilişkileri kabul edilirse, ki biz bu kanaateyiz, o zaman, dünya medeniyet tarihinde son derece önemli bir yer işgal eden ve tarihi devir/erin başlamasını sağlayan yazıyı icat etme şerefi Türklere ait olacaktır. İşte bu yüzdendir ki, Avrupalı araştırmacıların bir kısmı, bu şerefi Türklere layık görmedikleri için, Sümerleri Hint-Avrupa kökenli kavimlerden biri olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Halbuki mevcut bulgular, gerek filolojik, gerek antropolojik ve gerekse teolojik açıdan Sümerlerin Orta Asyalı Türklerden olduğuna şüphe bırakmamaktadır. (Memiş, 2002: 55).

Yukarıdaki açıklamalardan, bazı batılı araştırmacıların Sümerler ve Türkler arasındaki akrabalığı göz ardı ettikleri anlaşılmaktadır. Bu yönde fikir beyan edenlerin ileri sürdükleri düşünce, yazıyı Sümerlerin değil, Mısırlıların bulduğu yönündedir. Yazı hemen hemen bütün dünyada resimle başlamıştır. Batı kültürü çerçevesinde bildiğimiz en eski yazı, Eski Mısır resim yazısıdır. (M.Ö. IV)  (Akerson, 1991: 18). Biz, bu ve benzeri karşıt açıklamalara rağmen, eldeki kaynaklara dayanarak yazı kavramının başlangıcını Sümerlerle birlikte almayı daha gerçekçi buluyoruz.

Kaldı ki, günümüzde bazı araştırmacılar dahi Mısır yazısının Türkçe ile bağlantısı olduğunu ileri sürmektedirler.

Sümerlerden kalan yazılı tabletler üzerinde yapılan filolojik incelemeler. Bu kavrnin dilinin, Türkçe gibi Ural-Altay dil grubuna mensup olduğunu ortaya koymaktadır.

Sümerlerin Mezopotamya’da kurdukları küçük şehirlerdeki sistem gereğince her vatandaş, topraktan elde ettiği ürünleri veya yetiştirdiği hayvanları, avladığı avları, mabede teslim etmek zorundaydı. Mabette görevli memurlar, toplanan bu ürünleri, her ailenin ihtiyacı oranında paylaştırıyorlardı. Bunlar, her vatandaşın mabede getirdiği malı unutmamak veya teslimatı vesikalandırmak için, kil tabletlerin üzerine ancak kendilerinin anlayabileceği şekilde her şahıs için belli işaret koymaya onun karşısına da getirdiği malın resmini yapmaya başladılar. Bu sistem bir süre sonra karışıklıklara yol açmaya başladı. Bunu önlemek için çeşitli çareler düşündüler. Nihayet, işaretlerle resimleri belirli sistem halinde şifre gibi kullanmaya başladılar (Memiş, 2002: 54).

Bütün bunların sonucunda Sümerler M.Ö.3200’lerde yazıyı icat ettiler. Konunun başında da bahsettiğimiz gibi Sümerleri yazıya götüren nedenler, göç ettikleri yeni coğrafyada tarımla uğraşmaları ve buna bağlı olarak, elde edilen ürünlerin hesaplarının tutulması ihtiyacı idi. Bu ihtiyaç. onların insanlık tarihine eşi görülmemiş bir miras bırakmalarına vesile olmuştur.

buradan alıntı

not: kesinliği nedir bilemem ama bu sitenin sağlam kaynakları var.
Bul
Cevapla
#6
Güzel bir yazı fakat bu yazının yorum yazısı olduğu belli sebebi ise iki toplumun benzerliklerinden yola çıkarak kökenlerinin bir olduğunu düşünmüş yazar tabiki Türk'ler yazıyı bulsa gayet güzel olurdu fakat :

Sümerler, MÖ 4000 - MÖ 2000 var olmuş bir topluluk iken Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 arasında var olduklarnı göze alırsan Sümerlerin Türk değil Türk'ler Sümer olduğuna ulaşırız ki buda benim fikrim hiçbir kanıta dayanmıyor.Kanımca bulundukları coğrafya ilede hiçbir bağ kurulamaz.Fakat Türk'lerin Sümerler'e göre daha genç bir topluluk olduğu su götürmez bir gerçek yazıyı bulmanın çokta önemi yok aslında Sümerler yazıyı buldu ama tarih sahnesinde yok oldular.Türk'ler bulmadı belki yazıyı ama hala var olan bir topluluk.Artık olmuş bir olayı üstlenmek yerine olmamış olayları oldurmamızdan yanayım.

Not : Alıntı yaptığın sitenin tarafsız bir site olmadığı kanaatindeyim tamam bende ırkımı seviyorum savunurum ama herşeyin mucidi gibi göstermek ırkı yüceltmek değildir.Web sitelerinden araştırma yapmak hoş birşey fakat bilgilerin kirli olma riski çok en doğru bilgiyi aşağıda vereceğim linkler alabilirsin.İyi forumlar

 Türk Tarih Kurumu
 Devlet Arşivleri
 Türk Dil Kurumu
Cevapla
#7
(17-12-2015, Saat: 00:02)Brujah Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Güzel bir yazı fakat bu yazının yorum yazısı olduğu belli sebebi ise iki toplumun benzerliklerinden yola çıkarak kökenlerinin bir olduğunu düşünmüş yazar tabiki Türk'ler yazıyı bulsa gayet güzel olurdu fakat :

Sümerler, MÖ 4000 - MÖ 2000 var olmuş bir topluluk iken Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 arasında var olduklarnı göze alırsan Sümerlerin Türk değil Türk'ler Sümer olduğuna ulaşırız ki buda benim fikrim hiçbir kanıta dayanmıyor.Kanımca bulundukları coğrafya ilede hiçbir bağ kurulamaz.Fakat Türk'lerin Sümerler'e göre daha genç bir topluluk olduğu su götürmez bir gerçek yazıyı bulmanın çokta önemi yok aslında Sümerler yazıyı buldu ama tarih sahnesinde yok oldular.Türk'ler bulmadı belki yazıyı ama hala var olan bir topluluk.Artık olmuş bir olayı üstlenmek yerine olmamış olayları oldurmamızdan yanayım.

Not : Alıntı yaptığın sitenin tarafsız bir site olmadığı kanaatindeyim tamam bende ırkımı seviyorum savunurum ama herşeyin mucidi gibi göstermek ırkı yüceltmek değildir.Web sitelerinden araştırma yapmak hoş birşey fakat bilgilerin kirli olma riski çok en doğru bilgiyi aşağıda vereceğim linkler alabilirsin.İyi forumlar

 Türk Tarih Kurumu
 Devlet Arşivleri
 Türk Dil Kurumu

haklısın attığım yazı bir yorum ama dil bilimcisi Kazım Mirşan'ın araştırmalara dayanan bir yorumdur. ayrıca Mirşan'a göre Türklerin varlığı m.ö 16.000'lere dayanıyor. bence Kazım Mirşan'ın savlarının bu kadar göz ardı edilmemesi gerekir. ayrıca sana katılıyorum, yapmadığımız şeyleri başarmışız gibi yapmamalıyız ama atalarımızın gerçekten yaptıkları şeyleri öğrenmemizi engellemelerinede izin vermeyelim.
Bul
Cevapla


Hızlı Menü: